2013 yılında ebediyete uğurladığımız yazar Koşbay Pşımaf’ın aşağıda kendi kaleminden yazarlık öyküsünü bulacaksınız. Yazar kendi edebiyatı üzerine son derece mütevazi değerlendirmelerde bulunmuşsada bana göre Çerkes edebiyatının değerlileri arasında yerini almıştır.77 yıllık yaşamının tamamını edebiyat ve kültür çalışmalarına adamıştır.
”Tanrı her insanı bir işe yatkın yaratır. Bende çocukluğumdan itibaren yazmaya yatkındım.Bununla artık iyi bir yazar oldum demek istemiyorum. Aslında istediğim yazarlık düzeyine bir türlü ulaşamadan altmışıma gelmiş oldum.Bunun sebebi nedir?Aleksandır Puşkin,Lev Tolstoy,Anton Çehov ve başka büyük yazarları örnek göstermeye çalışırken kendimi onların seviyesinde gördüğümü,onlarla rekabet ettiğimi düşünmeyin.
Sadece örnek olsun diye söz ediyorum onlardan. Sözünü ettiğim büyük yazarların nasıl doğup büyüdüklerini, nasıl bir eğitim aldıklarını bilmeyenimiz yok gibidir. Onların eğitim öğretimlerinin beşikte başlamış olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Onlar, çocuk yaşta almış oldukları düzgün eğitimi kendi yetenekleri ile birleştirince yazmanın kolaylıklarını elde etmiş oldular. Bu yüzden ilk çıkan kitapları dahi usta bir yazarın eseri gibidir. Ben ve yaşıtlarımın doğup büyüdüğümüz dünya ise bambaşka bir dünyadır. Annem ve babam, maddi imkanları iyi olan ailelerin çocukları olsalar da okur yazar değildiler. Annem Goşmaf küçük bir Bjeduğ köyü olan Pşıkuyhable’de doğup büyümüştü.
Babam Karbeç, Hatukuay köyünde doğup daha sonra köyümüz Ademiy’e yerleşmişti.
Annem ve babam eğitim almamışlardı ama hayat okulundan edindikleri bilgi ve tecrübeye sahiptiler. Annem akıllı zeki bir insandı, gayet düzgün konuşurdu. Halam Müslimet ise her insanı dinletebilecek kadar güçlü bir sözlü edebiyat anlatıcısıydı. Anlatmış olduğu her olayda, atasözleri ve etkili deyişler bolca yer alırdı. Babam fazla konuşan biri değildi ama iyi bir halk hekimiydi. Kırık çıkıkları ustaca iyileştirebilir, değişik hastalıklar için ot ilaçları hazırlayabilirdi. Usta bir marangozdu. Dedem Amzan da usta bir derici olup, at eyeri ve takımlarını yapabilirdi. Dayım Murat ise Bjeduğ bölgesinin ilk öğretmenlerindendi. Anne ve baba tarafımın yukarıda belirttiğim bu güzel özelliklerinden güç ve ilham alıyordum ama bunların eğitimime bir katkısı olmuyordu. Anlamadığım dersimi anlatacak, yapamadığım ödevime yardım edecek biri yoktu çevremde. Babam az rusca bilir, annem hiç bilmezdi. Büyük güçlüklerle dokuzuncu sınıfa kadar geldiğimde, ruscayı öğrenebilmiş, okuduğumu anlatabilir düzeye ulaşmıştım. Bu durumum, edebiyatımı geliştirmeme oldukça zarar vermiştir. Çocukluğumda öğrenmem gerekenleri yetişkinliğimde öğrenebilmiş, bu durum yazmamı uzun yıllar geciktirmiştir. Eğitimimden söz edecek olursam, köyüm Ademiy’in okulunda eğitim alanların şanslı olduklarını söyleyebilirim. Zira okulumuzda her daim iyi öğretmenler olmuştur. Kendisi dil ve edebiyatla ilgili değilse de rusçamın gelişmesinde, sözlükler kullanarak çalışmayı öğrenmemde öğretmenim Vasili Ulyanov’un çok faydasını gördüm. Bugünkü adı Adıgey Devlet Üniversitesi olan yüksek öğrenim kurumunda okurken beni dünya edebiyatı ile tanıştıran ,yazmanın güçlük ve güzelliklerini anlamamı sağlayan Kunıj Muhamed, Davur Hazret, Çeraşe Zaynab, Bovikina Zoye’nin isimlerini güzellikle yad ediyorum. Onlar ve diğer hocalarımın bana kazandırmış oldukları eğitimi bilimsel bir temele oturtup, yapmakta olduğum işle ilişkilendirme çalışmalarımı bu güne kadar sürdürmekteyim. Annem, halam ve teyzelerimin düzgün konuşma diline sahip olmaları, olay ve masalları açık, anlaşılır şekilde, bir düzen ve kurguya bağlı olarak anlatabiliyor olmaları benim edebiyata yönelmeme sebep olmuştur. Babamın onlar gibi konuşma yeteneği yoksa da oda bir doğa severdi. Her gittiği yere ve işe beni de götürürdü. Gecenin ıssızlığında doğada duyulan sesleri bana dinletirdi. Ay ışığının su yüzeyindeki yansımasını izletir, yıldızların isimlerini öğretirdi. Doğada oluşan değişimleri ,güneşi, gökyüzünü, rüzgarları dağları anlamam tanımam için çaba gösterirdi. Konukevimizde toplanan yaşlılar edebiyata yönelmemde önemli bir etkendi. Konukevimizde tahta sedirin üzerinde oturan yaşlıların arkalarında oturup her akşam onların anlattıkları olay ve masalları dinlerdim. Akşamları konukevinde duyduklarımı ertesi gün arkadaşlarıma anlatmayı çok severdim. Çocukluk ve gençlik yıllarımda okuduğum kitaplardaki yazım ve anlatım tekniklerine hiç dikkat etmezdim. Yazmaya ciddi olarak başladığımda her büyük yazarın yazma tekniğine, anlatım ve ifade şekline dikkat eder oldum. Yazmaya başladığımdan beri zamanı yetiremiyorum. Sadece yazarlıkla geçinme imkanım olmadığından başka işlerde de çalışmak zorunda kaldım. İşlerimden artan zamanlarda ve tatil günlerinde yazabiliyordum. Bu durum, yazılarımın kalitesini düşürüyordu. Zor yaşam koşulları beraberinde bir çok sıkıntılar getiriyordu. Yazdıklarımın hepsi sıkıntılı ve telaşlı zamanlarımın ürünüdür. Bu nedenle, tüm yazdıklarımın içinde az bir kısmını beğenebiliyorum. Okurlarım, eleştirmenler ve diğer yazarlarda bu durumun farkındadırlar. Adığe nesir edebiyatını ileri bir seviyeye taşıyan Çeraşe Tembot, Meşbaşe Ishak, Levusten Yusıf, Aşine Hazret’in eserleri olmasaydı ben bir yazar olamayabilirdim. Konukevlerinde yaşlılardan duyduğum sözlü edebiyat benim yazarlığımın ilk harcını oluşturmuştu. Yukarıda ismini söylediğim yazarlarımız sayesinde edebiyat çalışmalarıma sanatsal bir forma giydirebilmiş oldum.Rusça yazılanlardan çok anadilimde yazılanlarda bir adığe ruhu olduğunu görüyordum. Bildiğim adığe yüzlerini, davranış biçimlerini bu eserlerde buluyordum. Güzel adığe anlatım diliyle yazılmışlardı. Bende bu eserlerden yola çıkarak düşüncelerimi ve yazma yeteneğimi geliştiriyor, ufak tefek yazılar yazmayı bir tarafa bırakıp daha önemli sanatsal eserlere yöneliyordum. Daha bilinçli bir şekilde yazmaya başlamamdan bu güne kadar yazdığım tüm eserlerde adığe dili ile diğer dillerde olduğu gibi her konunun yazılabileceğini göstermeye gayret ettim.
Zira fakir bir dilin olmadığına, dilini yeterince bilmeyen insanların varlığına inanırım. Bu nedenle, güzel ve etkili konuşabilen insanları dinlemeyi çok severim. Uzun yıllar içinde dilimi geliştirmeme sözlüklerin, özellikle açıklamalı Adığe dili sözlüğünün, Rusça-Çerkesce sözlüğün büyük katkıları olmuştur. Bu sözlükleri her yıl baştan aşağı elden geçiririm. Bir roman veya hikaye yazmaya karar verdiğimde önce bu sözlüklere başvurup yazacağım konu ile ilgili benim kullanmadığım kelimeleri, atasözleri ve etkili sözcükleri bulup ortaya çıkarır, onları iyice öğrenirdim.
Onlar düşüncelerimi geliştirir, yazılarımda gereksiz kelimelerin yer almamasını sağlar, yazımı güzelleştirip zenginleştirirlerdi. Her insanın bir dünya görüşü ve yaşam felsefesi vardır. Bizim kuşağımızın ise tek bir dünya görüşü ve yaşam felsefesi olmak zorundaydı. Başka felsefeleri gizlice öğrenebilmiş olsak da uygulama imkanı bulamadan yıllarımız geçti. Bu durum edebiyatımızı fakirleştirdi. Neyi nasıl yazacağımız, felsefemizin ne olacağı bize dikte ediliyordu. Bu yüzden çıkan kitapların hepsi bir kişi tarafından yazılmış gibiydi. Biz eski kuşak yazarlar, esaretten yeni kurtulan insanın yıllarca kendini toparlayamaması gibi onlarca yıllık alışkanlıklarımızdan kendimizi kurtarmamız güç oluyor. Artık özgür yazma imkanımız olduğu için mutluyuz ama bir defa aşağı düşen ellerimizi kaldırmakta zorlanıyoruz.
Bizim kuşaktan ziyade yeni yazmaya başlayanların bu değişimi daha hızlı kavrayıp gereğini yapacaklarını umut ediyorum.Bunca yaşadıklarımızdan sonra,ülkemizdeki yeni sistemle birlikte içinde bulunduğumuz güç durumdan çıkabileceğimizi umut ediyorum.
Yeniden cesaretimizi topladıktan sonra okurlarımızı mutlu edebilecek yeni yazarlarımızın ortaya çıkması muhtemeldir. Edebiyatın her çağdaki varoluş nedeni insanları düşündürmek,onları iyiye,güzele,uzaktada olsa ışığa doğru yönlendirmektir. Sözlü edebiyatın özü,yazılı edebiyatın temelide budur.Kötü yaşam koşullarını,dert ve sıkıntıları anlat ama bu durumdan çıkış yollarını da göster.”
Koşbay Pşımaf Yıl:1995
Kaynak: İbrahim Çetao