Günümüzde Çerkeslerin tarihini okumak ve öğrenmek eski tarihçilerin kaynaklarıyla mümkün olurken, maalesef bu kaynaklar daha çok yabancı dilde, en çokta Rusçadır.
Bu kaynaklara baktığımızda Çerkesler tarih boyunca kendini geliştiren, oldukça yetenekli bir halk olarak görmek mümkün.
Kültürel anlamda, kendi toplumsal kanunlarını oluşturduğu Adıge Xabzeyle birlikte, tarım ve çiftçilikte, kısacası yaşam standartlarının geliştirilmesinde bölgesinde her zaman öncü olmuştur.
Tarihçiler ve gezginlerin belgelerinde Çerkeslere dair en fazla yazdığı konuların başında, Çerkeslerin giyim kültürü ve silahlarının geldiğini, bu halkın sürekli olarak savaşlar içerisinde olduğu gerçeğini görmek mümkündür.
Bu durumda Çerkes savaşçılar ve silahları ister istemez bir üne kavuşmuştur.
Elbette bu sürekli savaş halinin bir açıklaması vardır. Buna göre yine tarihçiler bu sürekli savaş ve savaşa hazırlıklı olma nedenini şöyle açıklıyorlar.
Bölgesinde Kuzey Kafkasya doğu ve batı arasında geçiş yapılan bir kapı gibiydi. Oldukça uzun süren dönemler bir çok halkın, bir çok ordunun, kervanların geçiş noktası olması, bununla birlikte coğrafi güzelliği bölgeyi cazip hale getiriyor, bir çok ülkenin ele geçirmek istediği topraklar haline geliyor, defalarca bu amaçla saldırıya uğruyordu.
Bu durum her bireyi, her an savaşa hazır, komutansız birer savaşçı haline gelmeye zorluyordu.
19.yy bölgede bulunan Rus general Vasili Pota’nın yazdıklarında: Çerkes topraklarına komşu olan halkların sürekli olarak bölge toprakları için yaptıkları planların, aslında oldukça barışçıl olan Çerkes halkına huzur vermediğinden bahsettiğini görüyoruz.
Huzur içerisinde yaşamasına bir türlü izin verilmeyen Çerkes halkı genellikle çiftçilik yaparken işini bırakıp silahını eline almak, özgürlüğünü ve topraklarını savunmak durumunda kalıyordu..
Yine tarihçilerin yazdıklarına bakıldığında bir Çerkesin en değerli malının silahları olduğunu görebiliyoruz.
Silahlarına o kadar düşkünlerdi ki her zaman hazır tuttukları gibi, silahlarını süslüyor ve diğer halkların silahlarının oldukça üstündeydi.
Çerkesya’ya ziyaret eden, bölgeden geçen başka halkların insanları, Çerkeslerin silahlarını ve kıyafetlerini örnek alıyor, tıpkı onlar gibi kendi kıyafetlerini ve silahlarını süslemeye çalışıyorlardı.
Tüm bunların ışığında Çerkeslerin “AşeFaşe” olarak adlandırdığı kıyafet ve silahlar adeta Çerkes halkının yüzü ve temsilcisi haline gelmiştir.
Bu gün bu konularda detaylı bilgiler almak üzere, Tarih Araştırmacısı ve Kabardey Balkar Cumhuriyeti Halk Müzesi yöneticisi Sayın Nakhue Feliks ile bir araya geldik ve bukonularda sorular sorduk.
SORU : Öncelikle bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederek ilk sorumu sormak istiyorum, daha iyi anlaşması ve kafalarda daha net bir hale gelmesi için “AşeFaşe” dediğimiz tanım neyi kastediyor? Neleri kapsıyor, giyim, kuşam anlamında “AşeFaşe” kategorisine girenler nelerdir?
NAKHUE FELİKS :Öncelikle hoşgeldiniz diyor ve herkesi saygıyla selamlıyorum.
Müzemizde bulunan silahlar ve onlarla ilintili olan giyim eşyalarını, ve bu konuda yaptığımız araştırmalarda edindiğimiz bilgiler çerçevesinde bilgiler vermeye çalışacağım.
Daha iyi anlaşılması adına şöyle başlamak isterim, Faşe denildiğinde bir çok kimsenin genellikle aklına gelen elbise olsa da kelime itibariyle Faşe içerisinde “Aşe”yi de barındırıyor olduğunu görüyoruz, dolayısıyla burada elbise ve silah kelime içerisinde de içiçedir. Buna elbiseyi tutan kemerin silahları ve silaha ait malzemeleri de tuttuğunu söylemek mümkün. Böylelikle yine silah ve giysinin fiziken de iç içe geçtiğini söylemek mümkün.
Hepimizin bildiği ve Faşe denilince aklımıza gelen ilk giysi kavramı klasik olarak günümüzde öne çıkan ve en fazla kullanılan Faşe’dır.
Günümüzde kullanılan genel Tsey olarak bilinen bu Çerkeska 18.yy sonlarında ve 19.yy başlarında kullanılmaya başlanmıştır.
Öncesinde yine Çerkeslerin kendi üretimi olan Afecane dediğimiz zırh türü kıyafet ve onunla bir bütün olan Jırpı’a ve ayaklarını da koruyan tamamı koruyucu zırh diyebileceğimiz yeuwşıcer, bunların tamamına kılıç darbesinin işlemediği bir savaş elbisesidir.
Afecane o kadar muntazam dizayn edilmiştir ki 19. yüz yıl ortaklarına kadar bu zırha tüfek mermisi dahi işlemiyordu.
Bunu yine Vasili Pota’nın notlarında şöyle okumak mümkün : “Çerkes atlılar zırhlarını giymiş olarak karşımıza çıktıklarında elimizdeki silahlarla ateş etsek de zırhlarını delmek mümkün olmuyordu” şeklinde bahsediyor.
Afecane’ye baktığımızda yanında silah olarak şunları görürüz. Ok ve yay (Catekuanşe) denilen adını veren eğri bir kılıç. Bunlar takım halinde kuşanılır, savaşa, keşfe ve ava bu takımlarla gidilirdi.
Yanlarında bulunan yay hayvanların boynuzu ve ahşabın bir birine oldukça uyumlu şekilde monte edilmesi ve kaynaşmasıyla elde edilirdi. Daha sonra buna Yay’ın geriye rahat çekilmesi için yüzük denilen, fakat bildiğiniz yüzükten biraz farklı bir aparat eklenmiştir.
Anlatılara göre Çerkes atlısı, at üzerinde yay’ını o kadar rahat kullanırdı ki öne doğru atış yaptıktan sonra geriye dönüp arkada kalan düşmana yine ok atmak suretiyle düşman sayısını azaltabiliyordu şeklinde bahsedilir.
Tabi tüm bunları yaparken üzerinde bulunduğu at ve oturduğu(уанэ) “wuane” dediğimiz eyer’den bahsetmeden olmaz, uzun süreli binişlerde rahatlık sağladığı gibi rahatsız etmeyen, yormayan bir özelliği bulunmaktaydı. Bununla birlikte yapı itibariyle üzerindeyken silah kullanımına engel olmayacak dizayna sahipti. Çerkes At Eyeri konusunda da oldukça fazla kaynak bulmak mümkündür.
Ok’lar ise dönem dönem değişkenlik gösterse de ortak özellik olarak orta kısmı biraz daha kalın, ön ve arka kısımlar ortaya nazaran daha inceydi. Bunun başlıca nedeni, hem daha uzak hedeflere atılabilmesi, hem vurduğu yeri daha rahat deldiği için tercih edilirdi.
Değişiklik daha çok uç kısımlarda yapılıyordu, yassı uçlu olan avda ve zırh giymeyenler karşısında kullanılırken, zırhı delmesi amacıyla, daha ağır ve yassı olmayan oklar kullanılırdı. Oklar ve yay şalhe veya şebzale denilen deri kılıflar içerisinde taşınır, ıslanmaması ve nemlenmemesine özen gösterilir, rahat kullanabileceği pozisyonda sırta asılırak taşınırdı.
Bununla birlikte “cate” denilen kılıç, fakat Çerkeslerin kendine has olan cate’si pek fazla kimse tarafından maalesef bilinmemektedir.
Eski zamanlarda kullanılan kılıç türlerine bakarsa, iki yanı keskin, düz ve sivri olduğunu görüyoruz. Bu şekli Nart woredıjlerinde de duymak mümkündür.
Sonraki süreçte tek yönü keskin ve daha çok uç kısmına doğru kavisli olan “CateKuanşe” adı verilen kılıcı görüyoruz.
Tlepş Sosruko’ya sorar: nasıl bir kılıç istersin?.Sosruko: ne çok uzun olsun, ne de çok kısa, uzaktaki düşmanı korkutsun, yakındakini eksiltsin. Vurduğunu kessin, saplandığı yeri delsin”
İşte kılıcın yapılış mantığı böyledir desek yanılmış olmayız.
Genellikle kılıçlar bir birine benzer ve her halkın kendine has kılıcı mutlaka vardır, fakat kılıçlarda doğru kavis verilmediğinde hem delme, hem kesme kabiliyetini bir arada görmek mümkün olmayabiliyor.
Çerkeslerin eğri kılıcı bu manada oldukça iyi dizayn ettiğini, delme ve kesme eylemini oldukça başarılı şekilde yerine getirdiğini söylemek mümkün. Eğri kılıç çok fazla olmasa da kullanımdan kalkan kılıçlara göre biraz daha uzundur.
Evliya Çelebi adındaki Türk seyyah Kırımdan Dağıstana kadar olan bölgeyi gezmiş haliyle Çerkeslerin topraklarında da araştırmalar yapmıştır. Bu konudan şöyle bahseder: “Çerkesler korkusuz özgür ayılar gibi düşmanının karşısına dikilir ve kendilerine has, uçları üçgen olan kılıçlarıyla düşmanını durdurur ve aman vermeden o kılıçlarıyla düşmanı doğrarlar” şeklinde bahsediyor.
Bu konularla ilgisi, merakı olanlar eğri kılıcı eline aldığı zaman, kullanıcıya zaten kullanım rahatlığını hemen hissettiriyor.
Eğri kılıçların tasarlanması ve kullanımıyla birlikte ilk dönem yapılan bir çok kılıç modeli kullanımdan kalkmıştır. Bu diğer halklarda da böyle olmuştur.
Çeçenistan ve İnguşetya bölgesi kendine has kılıçlarını daha fazla muhafaza etmiş olsa da, kullanım ve kabiliyet anlamında “catekuanşe”nin oldukça gerisinde kalmıştır.
Çerkesler savaşa gittiği Şam’da, Mısır Memlük Devletinde yine bu tarz kılıçları üretmiş, savaşlarda bu kılıçların yeteneklerinden oldukça fazla verim almıştır, bunu belirtmeden geçmek istemiyorum.
Yukarıda bahsettiğimiz “AşeFaşe” giysi ve silahlar, barutun icadı ve yaygınlaşmasıyla, tüfeğin savaş ve savunmada kullanımının artmasıyla terkedilmeye başlandı.
Aslında oldukça fazla incelikleri ve detayları olan bu konular uzun uzun konuşulabilir fakat kısa ve özet geçmiş olarak bu kısmı kapatmak isterim.
Tüfek konusuna geçecek olursak, bu konuda oldukça uzun ve çok detaylı bir mesele onu da daha çok özet olarak anlatmaya çalışayım.
Bahsettiğimiz gibi barutun ve tüfeğin icadıyla yaşanan kılıçtan tüfeğe geçişte her halkın farklı tavırlar gösterdiğini belirtmekte yarar var.
Örneğin Japon Samuraileri kılıcı hiç bırakmadılar, ikisinin bir arada kullanımı konusunda sıkıntı yaşadılar.
Çerkesler kılıcı, ok ve yay bir süre birlikte kullandılar, Japon Samurailerin hiyerarşik yapısında tüfek kullanan bir kesim oldu fakat Samurayilerin alt tabakası olarak kabul edilirlerdi.
Bunun sebebi o dönemin tüfekleri, özellikle japonların kullandıkları tüfeklerin ateşleme sisteminin tüfeğe bağlı, ağır ağır yanan bir fitilin ince baruta değdirilmesiyle yoluyla ateşleniyor olmasıydı, bu gerçekten oldukça ağır bir ateşleme sistemi olduğu, pratklik noktasında zaafları olmasıyla birlikte , taşınması da oldukça zordu.
Çerkesler kendi tüfeklerinde dibçik kısmını oldukça ağırlık anlamında hafif tutarlardı, bu silah taşıma konusunda rahatlık sağlayan önemli bir kriterdir. Tüfekleri deri veya keçeden olan kılıflarlar içerisinde muhafaza ederek taşırlardı.
Yağışlardan ve nemden koruyan bu kılıfa (dekhutey) denilmektedir.
Bu kılıflar tüfeği hızlıca çıkarmaya elverişli şekilde hazırlanıyordu. İlk atışın hemen yapılabilmesi adına, dolu vaziyette kılıfta hazır bekletilirdi.
Böyleyken bile seşhue ile tüfeği birlikte kullanmaktan vazgeçmediler.
Tüfeğin atışa hazırlanması kısmını anlatırken zaten bir çok sorunun cevabını kısımda vermiş olacağız.
Çerkeslerin ateşli silah kullanımına dönersek öncelikle (хьэзыр) “hazır” dediğimiz günümüz kıyafeti (фащэ)”faşe” nin göğüs kısmını süsleyen barutluklardan başlamak istiyorum.
“hazır” denilen bu küçük barutluklar 19. yy.da ortaya çıkmıştır. İçi boş veya boşaltılan ağaç dallarının içerisine barut konularak, ağzını bir bez parçasıyla kapatma yöntemiyle kullanıma giren, sonraki süreçte daha düzenli ve gümüş başlıklarla süslü hale gelen hazır’lara geçilmiştir.
Peki buna neden hazır denilir ve ne anlama gelir derseniz, hazır tüfeğe konulacak olan barut miktarının hazır şekilde tutulmasından çıkışlı bir kelimedir. Çünkü tüfeğe fazla barut koymak tüfeği büyük zarar verirken, barut miktarının azlığı atış yapılmasına mani olmaktadır.
SORU: Hazır (хьэзыр) Çerkesce bir kelime mi?
NAKHUE FELİKS : Hayır Çerkesce bir kelime değil, fakat hazır kelimesinin Çerkesceye geçişi çok daha uzun zaman önce olmuştur.
İşin daha öncesine dönersek, barutun küçük boynuzlara konularak gezdirilmesi İtalya çıkışlıdır. Bununla beraber Çerkeslerin tüfek için kullandıkları “foç” kelimesi de yine İtalyan yapımı olan Foçella’dan gelmektedir.
Peki neden İtalya: uzun bir mesele fakat özetle bir dönem İtalyanın kıyı şeridinde deniz ticaretinin oldukça yoğun olduğu dönemde bölgenin koruma görevini yapan, günümüzde polis dediğimiz güvenlik birimiyle hemen hemen aynı görevi yürüten, kanunlar oluşturan Çerkes gruplar olduğunu biliyoruz. Söylediğim gibi bu İtalya konusu oldukça uzun ve detaylı bir konu, fakat silah ve barut konusunda kesinlikle İtalyadan esinlenmiş olduğumuzu söylemek gerektiğine inanıyorum.
Konuya dönersek, barutluk, hazıra konulacak barut nasıl ölçülür neye göre ayarlanırdı sorusu akla geliyor.
İki tipte barut bulunmakta, birisi kalın barut ve bir “bjamiy” boynuzda konularak taşınıyorken, ikinci tip ince barutun bulunduğu başka bir boynuz ve ona ek olarak minik bir huni bulunmaktaydı. Bğeğajal’e (göğüshunisi) denilen bu küçük huni oldukça süslenen bir parçaydı, genellikle ona uygun dikilen küçük bir cepte taşınır, veya boyundan bel kısmına geçen bir askı varsa ona bağlanırdı. Bu küçük huninin işlevi daha çok ince barutun kullanımı içindir.
Barutun topluca içinde durduğu boynuzda bulunan kapak, kapağın en üstünde ölçü olarak kullanılan daha ufak bir kapak daha bulunmaktadır. Ters çevrilen barutluk boynuzda bulunan küçük ölçü kapağa dolmakta , akan barutu kesen mandal diyebileceğimiz
bir mekanizmayla barutun akışı kesilmektedir. . Bu şekilde öçüye alınan barut hazır denilen göğüste bulunan barutluklara doldurulur ve küçük bir bez parçasıyla ağzı kapatılır, kullanıma hazır halde muhafaza edilir.
Şunu belirtmekte fayda var, o dönem tüfekleri atışa hazır hale getirmek oldukça meşakkatlidir, tüfeği elimize alıp anlatacak olursak ateşleme yapmak için bile seri halde bir kaç eylem yapmak gerekiyor, bir dönem tüfekle birlikte mutlaka küçük bir iğne taşımanın da gerekiyordu, ki ateşleme yapıldıktan sonra barut yanığının kapattığı çok küçük deliği iğne yardımıyla temizlemeden ikinci atışı yapma imkanı bulunmuyordu.
Sırasıyla, göğüsteki hazır barutluk çıkarılır, ağzına yapılan bez tıkaç çıkarıtılır, tüfeğin namlu kısmından içeriye boşaltılır, yine namluya dökülen barutu tutması için bir bez parçası konulur, ve onun arkasına kurşun namluya sürülürdü.
Namlunun altında günümüz adıyla “harbi” denilen ‘şeyehuıh’ vasıtasıyla hafifce sıkıştırılır, şeyehuıh (harbi) yenince konulur. Daha sonra küçük huni (bğeğajale) vasıtasıyla ince barut ateşleme bölümüne konulur, sıkıştırma mekanizması kapatılır, kenarlara dökülen barut temizlenir ve tüfek atışa hazır hale getirilir. Hazır hale gelen tüfek koruyucu kılıfa (dekhutey) konulur bu şekilde yola çıkılırdı.
Ayrıca tüfeğin bakımında kullanılmak için bir kibrit kutusu büyüklüğünde kutuda (Şa, Щэ) denilen hayvansal yağ taşınır, günümüzde makina yağı olarak kullanılan yağın işlevini o yağ ile sağlamaya çalışırlardı. Tüfekle birlikte diğer kılıç, kama vb metal silahlar bu hayvan yağıyla yağlanarak, sudan ve pastan korunmaktaydı.
Yine tüfeğin yanında bulunması gereken malzemelerden biri olan (adetsuk) denilen tüfeklerin, sökme, takma ve tamir işleri için kullanılan bir malzeme vardır. Bu parçanında oldukça süslü bir hale getirildiğini görmek mümkün.
Bu malzemelerin tamamının bel kısmındaki kemere takılarak taşındığını görüyoruz.
Daha sonraki süreçte hazır fişeklerin icat edilip kullanıma girmesiyle bu parçalar da kullanılmaz olmasın rağmen o kadar özenle süslenmiş olmaları nedeniyle yine kıyafetin bir aksesuarı olarak taşınmaya devam etmiştir. Aynı şekilde fişeklerin taşınmaya başlamasıyla hazır denilen barutluklar da işlevini yitirmiş, fakat Tsey kıyafetine uygunluğu nedeniyle kıyafette taşınmaya devam edilmiştir.
Tüfekten sonra, aslında kısa tüfek olan, bizim k’erahue dediğimiz ve ateşleme mekanizması ve sistemi aynı olan İngilizlerin revolver dediği tabancaların kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu tabancaların kabza kısmında bulunan bir klipsle bir kayışa bağlı olarak boyun kısmına bağlanır, düşüp kaybolması önlenir ve Çerkeskaya ayrı bir güzellik kattığı düşünülürdü, bu kısa tüfeklerin de kendine has koruyucu kını bulunur, bu koruyucu kılıf beldeki kemere takılı olarak taşınırdı.
Başka bir ayrıntı olarak şunu eklemek isterim, 1.Dünya savaşı çıktığında, Çerkes savaşçılarla alakalı belgelerde, savaşa katılan Çerkes taburlarına verilen talimatlarda askerlere normal olarak verilen fişek miktarına ek olarak göğüs bölgelerinde bulunan eski dönemin barutluklara da dizilmesi için extradan fişek verilmesi talimatını okuyoruz. Bu göğüs bölgesindeki barutluklara konulan fişeklerin arka kısımlarına, eskiden kalma hazırların süslü kapakları takılmaya, değerli madenlerle süslenmeye başlanıldığına da bazı kaynaklarda görmek mümkün oluyor.
Daha iyi anlaşılması için, o dönem fişek olarak bahsettiğimiz şey günümüzde mermi dediğimiz malzemenin biraz daha amatör, fakat barut dökerek ateş etmeye hazırlanan tüfekleri oldukça pratik hale getiren savaş ve av malzemesidir.
Çerkesler silahları ve giyimlerinde şunlara oldukça özen gösterirler, tam manasıyla işlevsel olması en önemli kriterdir, bununla birlikte şıklık olmazsa olmazdır, nasılsa var diyerek ellerindeki malzemeyi, silah olsun giyim kuşam olsun asla özensiz bırakmazlar, mutlaka altın, gümüş vb. değerli madenlerle süsler en güzel görüntüye sahip olduğunu düşünene kadar süslemekten vazgeçmezlerdi. Fakat bu süslemelerin göz alıcı ve parlayıcı olmamasına özellikle dikkat edilir, mat bir halde uygulanırdı.
Az önce bahsettiğimiz kısa tüfeğin boyun kısmında bağlı olduğu yer (Щхьэрыпхъуэн) Şharıphuon’dur, ismi Çerkescedir.
Fakat orijinal adını bilmiyenlerin Türkçe olarak başlık diyerek, daha çok başlık ismiyle anılmaya başlanmış, Çerkesce adı neredeyse kullanılmaz olmuştur. Aslında bize has bir kıyafet ve aksesuardır.
Hazırlar yani eski dönem barutlukları aksesuar olarak kullanılmaya başlanınca düzgün görünümlü içi boş olmayan ağaçtan barutluk ebatında hazırlanarak baş kısımları süslenen modeller ortaya çıkmaya başladı, siyah ve beyaz Çerkeskalara uygun olarak, bir tarafı kemikten yapılan beyaz başlık, diğer tarafı boynuzdan yapılma siyah başlıklı hazır aksesuarları kullanıma girdi, bunlar oldukça güzel görseli olan hazırlardır.
SORU: Peki bu hangi süreçlerden geçti, ve nasıl olduda barutluklar göğüs bölgesine taşındı?
NAKHUE FELİKS : Barutluk ve fişekliklerin ilk ortaya çıkışında bel kemerine bağlı olan bir kutuda muhafaza edilerek taşındığını biliyoruz, farklı metodlar denendi gelinen son noktada Çerkeslerde göğüs kısmında taşınmaya başladı.
Buna dair belgeler yine İtalyayı işaret ediyor. Bandoliera adını verdikleri küçük kutucuklarda barut taşımayla başlayan süreç Avrupa’da hızla yayıldı, Rusya bölgesine geldiğinde omuzdan çapraz olarak bel bölgesine inen bir kemer o kemere iperle bağlanmış olan küçük barut kutuları dizayn edildi. Fakat savaşta veya avda son derece rahatsızlık veren bir yapısı vardı. Ses çıkarması ve insan hareketini kısıtlayan bir yapısı olması nedeniyle daha çok yine toplu bir halde kutuda taşınması tercih edildi.
Çerkeslerdeyse barutluk ve fişeklik öncelikle enli diyebileceğimiz bir deri üzerine döşenerek, göğüste çaprazlama asılarak taşındı, daha sonra çaprazlama asılı olan deri göğüs kısımlarına dikilmeye başlandı. Bu büyük bir rahatlık sağlıyordu, hareket kabiliyetini arttıran bu model, tüfeği doldururken herhangi bir şekilde ele dolanmıyor, ata binerken veya eğilip kalkarken sorun teşkil etmiyordu.
Ayrıca FAŞE’ye oldukça estetik kattığı için hazır fişekler kullanıma başlandıktan sonra da bu haliyle elbisenin üzerinde kalmış oldu.
SORU: Sayın Feliks gençlere ve çocuklara verilen yanlış bir bilgi var, bu barutluklara yiyecek konulduğu, konserve tarzı veya pişirilerek kaynatılp kurutulan et konulduğu vs, bu konuya bir açıklık getirmeniz mümkün mü?
NAKHUE FELİKS : Öncelikle belirtmek isterim ki silahlar üzerine araştırmalar yaparım, hiç bir tarihi belgede böyle bir şeye rastlamadım, pek çok halk bu tarz barutluklar, fişeklikler yapmıştır, hiç birinde böyle bir şey duymadım okumadım.
Yemek ve yemeklik malzemesi her zaman (Уанэ) wuane dediğimiz atın eyer takımlarında bulunan kemere bağlı olarak taşınmıştır.
Ş’ak’ue yani keçe, yemek benzeri ihtiyaçların tamamı (wuane) eyer takımında bağlı ve hazır şekilde yola çıkılırdı, yani göğüste taşınacaktan çok fazlasını taşıma olanağı vardı. Kaldı ki bu barutlukların iç hacmi oldukça küçüktür yani gıda doldurmaya elverişli olmadığını rahatlıkla görebiliriz.
Diğer bir yönden bakarsak silah malzemesi ile aynı bölgeye alakasız bir yiyeceğin konulması tehlike anında yanlış seçim yapıp barut yerine bu toz haline getirilen eti dökerseniz, bunu çıkarmanın hiç bir yolu olmaz, tüfeği kaldırıp atmanız gerekebilir. Bir kez daha belirteyim bununla alakalı hiç bir bilgi ve belgeye rastlamadım, bunun büyük bir yanlış olduğunu düşünüyorum.
SORU: Son dönemlerde kadınların giydiği Çerkes kıyafetlerine fişeklik dikilmesi söz konusu, bu sosyal medyada gençler arasında tartışmalara yol açıyor, bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
NAKHUE FELİKS : Tabi ki Çerkes kadın kıyafeti konusunda da konuşulması gereken çok fazla konu var, Çerkes kadın kıyafetininde kendi Xabzesi var.
Şimdi günümüz şartlarında Çerkes stili, Çerkes modası olarak Çerkes figürleri ve görselliği içeren modeller üretmek, modasını geliştirme imkanı elbette var, günlük hayatta kullanımı rahat tarzlar yapılması da mümkün, bunun olması gerektiğine de inanıyorum.
Bunun için, yani Çerkes kadın kıyafeti olması için Çerkes kıyafeti geleneğine uygun olması gereklidir. Şahsen ben “Hazır” dediğimiz barutlukları kadın kıyafetine çok yakıştıramıyorum.
Yapılan kıyafetlere bakınca Amazon modeli vb denilen modellerde “AşeFaşe” dediğimiz kavrama ait parçalar eklenerek dizayn edildiğini görüyoruz. Bu yoruma ve değerlendirmeye açık tabi ki fakat kişisel görüşüm “FAŞE”in mantığını çok iyi anlamayanların bunları dizayn etmesini doğru bulmuyorum. Bu konunun Xabzesini, kuralını kaidesini iyice anladıktan sonra bu düzen üzerine, günlük yaşama da uygun olacak şekilde giyim modelleri oluşturmaya çalışmayı ve çalışılmasının uygun olacağını düşünüyorum.
Diğer şekliyle “hazır” barutluğu alıp başka bir yere dikmek o kıyafeti Çerkes kıyafeti yapmaz, sadece görüntü olarak Çerkes kıyafetine benzeyen bir kıyafet olacaktır.
Kaynak: YouTube Къэбардэ Астэмыр
Özet Çeviri: ghuaze.net